Diyabet yani şeker hastalığı vücutta salgılanan insülinin miktarının veya etkisinin azalması sonucu kan şekerinin yükselmesi ile kendini gösteren ve ömür boyu devam eden bir hastalıktır.

İnsülin, midenin arkasında bulunan pankreas adı verilen organdan salgılanan bir hormondur. Yediğimiz yiyeceklerin birçoğu midede sindirildikten sonra şekere dönüşür ve kan damarlarının içine geçerek kandaki şeker miktarını yükseltir. İnsülin hormonu ise, kandaki fazla şekeri alarak hücrelerin içine sokar ve bu şekerleri enerji olarak kullanmamızı sağlar. Bizler nefes alırken, yemek yerken, yürürken, koşarken vs. hep bu, hücrenin içindeki şekerleri yakarız, bunlar bizim temel enerji kaynağımızdır. Ancak bizim bu enerji kaynağı olan şekerleri kullanabilmemiz için bunların mutlaka hücrelerin içine girmesi gerekir. Anlaşılacağı gibi eğer vücudumuzda insülin olmazsa veya görevini yapamazsa şekerler hücrelerin içine giremeyecek,  kandaki şeker miktarı sürekli yüksek kalacak ve şeker hastalığının belirtileri olan çok su içme, çok idrara çıkma, ağız kuruluğu, halsizlik vs. gibi hastalık belirtileri ortaya çıkacaktır.

DİYABET TİPLERİ

-Tip1 Diyabet

-Tip2 Diyabet

-Gebelik Diyabeti

-Diğer Diyabet Tipleri

TİP 1 DİYABET:

-Tam olarak bilinmeyen bir nedenle bağışıklık sistemi pankreastaki insülin üreten hücreleri tahrip eder. Bu tahribat %90’a ulaşınca hastalık ortaya çıkar.

-Pankreastan insülin salgısı hiç yok veya yok denecek kadar azalmıştır.

-Tip1 Diyabetli hastaların tedavisine insülin ile başlanır.

-Tip 1 Diyabet genellikle çocuk yaşta veya genç yaşta ortaya çıkar.

-Hastalık ortaya çıktığında hastalar genellikle zayıftır.

-Ailesel yatkınlık Tip2 Diyabettekine göre daha azdır. (%10-15)

-Tip 1 Diyabette belirtiler ani olarak ortaya çıkar. Kan şekeri çok yükselir ve buna bağlı olarak da çok su içme, çok idrara çıkma, yorgunluk ve ani kilo kaybı görülür.

TİP II DİYABET:

-Tip 2 diyabetin iki esas nedeni vardır. Birincisi pankreastaki insülin miktarının azalması, ikincisi ise insülinin hedef dokularda görevini tam olarak yapamaması (insülin direnci) dır.

-Tip 1 diyabete oranla daha sık görülür; diyabetli kişilerin yaklaşık %90’ı tip 2 diyabetlidir.

-Tip 2 diyabet esas olarak yetişkinlerde görülse de son yıllarda ergenlik çağındaki bireylerde de görülmektedir.

-Tip 2 diyabetin belirtileri ani değildir, aksine daha sinsidir ve başlangıcından birkaç yıl sonrasında organ hasarları ile kendini gösterebilir.

-Fazla kilolu olmak, hareketsiz ve stresli yaşam tarzı, kötü beslenme, hızlı yemek yiyip çabuk acıkma, tansiyon ve kan yağları yüksek olması, ailesinde diyabetli bireylerin bulunması, 4 kg.dan ağır bebek doğurma gibi faktörler hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında yer almaktadır.

-Bu risk faktörleri düşünüldüğünde diyabeti olabileceğini düşünen kişiler mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdırlar.

GESTASYONEL DİYABET:

-İlk defa gebelik sırasında ortaya çıkan şeker hastalığına gestasyonel diyabet denir.

-Gebelik sırasında fazladan salgılanan bazı hormonlar, birinci derece akrabalarında diyabet olanlarda, fazla kilolularda, 35 yaş üstü hamilelerde, daha önce 4 kg. ve üzeri bebek doğuran anne adaylarında kan şekerinin yükselmesine neden olabilir.

-Risk grubundaki gebelere, gebeliğin 24-28. haftalarında oral glikoz tolerans testi (OGTT) yapılmalıdır.

-OGTT sonucunda gestasyonel diyabet tanısı konulan gebelere öncelikle kan şekerini kontrol altına alabilmek için diyet tedavisi verilir. Bu arada kan şekerleri yakından takip edilmelidir. Diyetle kontrol altına alınamayan kan şekerini düşürmek için hastaya insülin başlanmalı ve doğuma kadar insüline devam edilmelidir. Gebelerde ağızdan alınan şeker düşürücü hapların kullanılması sakıncalıdır.

-Gebelikte kontrol altında olmayan kan şekeri bebeğin çok büyümesine ve 4 kg.ın üzerine çıkmasına neden olur. İri bebeklerde normal doğum zorlaşır ve sezeryan oranında artış olur.

-Gestasyonel diyabetli annenin bebeğinde doğum sonrası kan şekeri düşüklüğü, kalsiyum eksikliği, sarılık, solunum sıkıntısı ve kardiyolojik sıkıntılar olabilir. Bunların olmaması için gebelikte mutlaka kan şekeri yükselmeleri kontrol altına alınmalıdır.

-Gestasyonel diyabet genellikle doğumdan sonra geçer ve hastaların kan şekeri normale döner. Ancak bu kişilerde ilerleyen yıllarda %30-50 oranında Tip 2 Diyabet gelişme riski vardır. Bu nedenle hamileyken şekeri çıkanların doğumdan sonra da dengeli ve düzenli beslenmesi ve kilo almaması gerekmektedir.

DİĞER DİYABET TİPLERİ:

-Pankreasla ilgili bazı hastalıklar, bazı ilaçlar, kimyasal maddeler ve enfeksiyonlar gibi çok farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan diyabet hastalığı yer alır.

DİYABETTE TANI NASIL KONUR?

-Normalde açlık kan şekeri 100 mg/dl.nin altında olması gerekir. Eğer açlık kan şekeri 100 mg/dl’ nin üzerinde ise hastaya OGTT yapılır.

-2 defa ölçülen açlık kan şekeri 126 mg/dl.nin üzerinde ise veya herhangi bir zamanda ölçülen kan şekeri 200 mg/dl’ nin üzerinde ve çok su içme, çok idrara çıkma, çok yemek yeme gibi belirtiler varsa,

-OGTT’nin 2.saat kan şekeri 200 mg/dl.nin üzerinde ise,

-HbA1c denilen geriye dönük 3 aylık kan şekeri ortalaması %6,5 üzerinde ise kişiye diyabet tanısı konur.

DİYABET NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Diyabet tedavisinde amaç, kan şekerinin yükselmesini ve düşmesini önlemektedir. Kan şekeri seviyelerini normal sınırlarda tutarak hastanın kendisini iyi hissetmesini sağlamak, yaşam kalitesini artırmak ve en önemlisi de diyabete bağlı oluşabilecek komplikasyonları önlemektedir. Diyabet tedavisi dört ana bileşenden oluşur.

1-TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ:Diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması önemlidir. Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi diyabetli bireylerinde yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve öğrendiklerini günlük yaşamda uygulaması sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturur. Yenilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından çok tüketmek kan şekerinin yükselmesine neden olur. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında kişiye özgü beslenme programının verilmesi çok önemlidir. Beslenme programı, kişinin yaşına, boyuna, kilosuna, diyabet tipine, çalışma koşullarına, laboratuar bulgularına, fiziksel aktivite durumuna ve kullandığı ilaçlarına göre belirlenir. Bu nedenle yılda en az iki defa diyabet konusunda uzmanlaşmış bir diyetisyenle görüşüp size özel diyet programınızı almalısınız.

Diyabetli bireylerinden de temel besin öğelerinden yeterli ve dengeli bir şekilde tüketmeleri gerekir. Diyabet bireylerin sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmalarını sağlar. Diyabeti olmayan bir kişinin de rafine şeker tüketimini kısıtlaması, doymuş yağ ve kolesterolden zengin olan et, süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi besinleri vücudunun ihtiyaçlarına uygun miktarda tüketmesi, sık sık ve az az yemek yemesi gerekmektedir. Sağlıklı beslenme için aşağıdaki besin öğelerini ve posa içeren besinlerin, besin öğesi ve enerji gereksinimini karşılayacak miktarlarda ve öğün içinde dengeli bir şekilde tüketilmesi gerekmektedir.

  • Karbonhidrat (tahıllar, un ve undan yapılmış yiyecekler, kuru baklagiller, patates, sebze ve meyveler, süt, yoğurt),
  • Proteinler (et, yumurta, peynir, süt, yoğurt)
  • Yağlar (yağ ve et, yumurta, peynir, süt, yoğurt, ceviz, fındık, badem gibi yağ içeren yiyecekler),
  • Vitamin ve Mineraller (sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm besinler),
  • Posa (sebze, meyve, tam taneli tahıllar, kuru baklagiller)

Beslenme İle İlgili Bazı Öneriler:

  • Özel diyabetik ürünler ve size özel yemeklere ihtiyacınız yoktur
  • Aileniz için pişirilen, “sağlıklı” her besin sizin için de uygundur
  • Her gün her besin grubundan yemelisiniz
  • Kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesine neden olan şeker ve şeker içeren yiyecekler ile kilo alımına neden olacak yağ ve yağlı yiyecekleri daha seyrek ve daha az miktarda tüketmelisiniz
  • Bir veya iki öğün yerine günde en az üç öğün yemek yemeye çalışmalısınız. Öğünler arasında ve gece yatmadan önce küçük bir ara öğün (bir porsiyon süt, yoğurt, meyve veya diyetisyeninizin önereceği başka bir besin) yemelisiniz. Yani günde üç ana öğün, üç ara öğün almalısınız
  • Öğünlerde bol sebze tüketmeye dikkat etmelisiniz
  • Karbonhidratlı besinlerden diyetisyeninizin önerdiği miktarda tüketmelisiniz

2-EGZERSİZ:Diyabetin tedavisinde ve önlenmesinde fiziksel aktivitenin rolü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir.

Egzersizin Faydaları:

  • Kan şekerini ve insülin ihtiyacını azaltır.
  • Zayıflamaya yardımcı olur.
  • Kasların (özellikle kalp kasının) ve eklemlerin kuvvetlenmesini sağlar.
  • Kolesterol ve trigliseridi azaltır.
  • Kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar.
  • Tansiyonu düzenler.

Egzersize Yönelik Öneriler

  • Diyabetli bireylerde egzersiz için en uygun zaman ana öğünlerden 1-2 saat sonrasıdır. Aç karna veya öğünlerden 3-4 saat sonra yapılması hipoglisemi riski açısından önerilmez.
  • Kasların glukozu kullanabilmesi için egzersizin en az 10-20 dakika olması gerekir. Bu sürenin kademeli olarak 60 dakikaya kadar çıkarılabilir.
  • Diyabetliler içinen ideal egzersiz, haftada 3-4 gün 30-60 dakika tempolu yürüyüşdür.
  • Kan şekeri 100 mg/dl’nin altında veya 240 mg/dl’nin üzerinde ise egzersiz önerilmez.
  • Diyabete bağlı gözünde veya böbreğinde sorunu olan hastalara egzersiz önerilmez.
  • İnsülin kullanan hastaların egzersiz öncesindeki enjeksiyonlarını aktif olarak kullanmayacakları bölgelerine yapmaları önerilir (yürüyüş yapılacaksa bacağa yapılmaması, cam silinecekse kola yapılmaması gibi).
  • Egzersiz için rahat bir ayakkabı tercih edilmelidir.
  • Egzersiz sırasında oluşabilecek hipoglisemi riski için yanınızda 3-4 adet kesme şeker bulundurmalısınız.
  • Yanınızda diyabetli olduğunuzu belirten bir kart taşımalısınız.
  • Egzersiz sırasında size eşlik eden arkadaşlarınız varsa onlara diyabetli olduğunuzu söylemelisiniz.
  • Yoğun bir egzersiz yapıldıysa bu egzersizin etkisinin 18- 24 saate kadar uzayabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle de egzersiz sonrası yine kan şekeri düzenli ölçülmeye devam edilmelidir ve yatmadan önce mutlaka ara öğün alınmalıdır.

3- İLAÇ TEDAVİSİ:Tip 2 diyabette kan şekeri kontrolünü sağlamak için kullanılan ve halk arasında şeker hapı olarak adlandırılan ilaçlar oral antidiyabetik olarak adlandırılırlar. Bu ilaçlar vücuttaki insülinin pankreastan salınımını arttırırlar, insülinin hedef hücreler üzerindeki etkisini arttırırlar veya glikozun barsaklardan emilimini yavaşlatırlar.

Piyasada farklı etkileri olan ve farklı isimlerde pek çok oral antidiyabetik ilaç vardır. Bu ilaçlar insülin değildir, insülin gibi etki etmezler. Ağıdan alınan insülin diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü insülin yapısı gereği mide asitine dayanıklı bir ilaç değildir ve ağızdan alınmaya kalkışıldığında etkisi tamamen yok olur.

Kimler Oral Antidiyabetik İlaç Kullanamaz?

  • Tip 1 diyabetliler
  • Gebe diyabetliler
  • Emzirme döneminde olan diyabetliler
  • Böbrek fonksiyon bozukluğu olan diyabetliler
  • Karaciğer fonksiyon bozukluğu olan diyabetliler
  • Büyük cerrahi girişim, ağır travma, ciddi enfeksiyona maruz kalan diyabetliler

İNSÜLİN:İnsülin pankreastan salgılanan ve kan şekerini düşürmeye yarayan bir hormondur. İnsülin Tip 1 diyabetlilerde ve yukarıda saydığımız oral antidiyabetik kullanması uygun olmayan hastalarda kullanılır. İnsülin sıvı halde bulunur ve enjektör, insülin kalemi veya insülin pompası ile vücuda verilir. Diyabet ilerleyici bir hastalıktır. Tip 2 diyabetliler ilk olarak oral antidiyabetik ilaçlarla tedavi edilirler ancak hastalık süresi ilerledikçe pankreasın beta hücrelerindeki harabiyet de ilerler ve artık hiç insülin üretilmez. Bu durumdaki hastaların da mutlaka insülin ile tedavi edilmeleri gerekir.

Piyasada etki süreleri birbirinden farklı olan insülinler vardır. Doktorunuz sizin için uygun bulduğu insülinin hangi saatlerde ve kaç ünite yapılacağı konusunda sizi bilgilendirecektir. Unutmayınız ki tedaviniz  size özeldir bu nedenle asla başka bir hastanın insülin tedavisinin sizin için de uygun olabileceğini düşünmeyin.

İnsülin Enjeksiyon Bölgeleri:

  • Kollarda omuz ve dirsek arası üç eşit parçaya bölündüğünde orta kalan kısmın dış yüzeyine,
  • Karında, göbek çukurunun 4 parmak uzağından sağına, soluna, üstüne ve altına
  • Bacaklarda, diz ile kasık arası üç eşit parçaya bölündüğünde ortada kalan kısmın dış yanına (pantolon çizgisinin dış bölgesi)
  • Kalçanın yan tarafında kemiklere yakın bölgelere yapılabilir.

İnsülin Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler:

  • Enjeksiyon yapılan yerler arasında en az 1,5-2 cm mesafe bulunmalıdır. Enjeksiyon bölgeleri arasında rotasyon uygulanmalıdır yani her enjeksiyon sırasıyla farklı bir bölgeye yapılmalıdır.
  • Aktif olarak kullanacak bölgeye enjeksiyon yapılmamalıdır.
  • Enjeksiyon yapmadan önce cildin alkol ile temizlenmesine gerek yoktur. Ancak cildin mekanik temizliğinin yapılmış (gözle görünür kir, ter vb. varsa yıkanması) olması gerekir.
  • Enjeksiyon yapılan bölgeye masaj, sıcak-soğuk uygulama emilimi etkileyeceği için yapılmamalıdır.
  • İnsülinler açılmadan önce buzdolabında 2-8 derece arasında saklanmalıdır. Dondurulmamalıdır, donan insülinler tekrar kullanılmaz. Açılmış insülinleri buzdolabına koymaya gerek yoktur, oda sıcaklığında 28 gün boyunca muhafaza edilebilir.
  • İnsülin iğne uçları tek kullanımlıktır, tekrar tekrar kullanılmamalıdır.
  • Eczanelerden alınan insülinler buz aküleri ile taşınmalı ve mutlaka son kullanma tarihleri kontrol edilmelidir. Son kullanma tarihleri dolmuş insülinler kullanılmamalıdır.
  • Enjeksiyonlarınızı her gün aynı saatlerde yapmaya dikkat edin.
  • İnsülininizin adını ve dozunu öğrenin.

İnsülin Tedavisinin Yan Etkileri:

  • Hipoglisemi (düşük kan şekeri)
  • Kilo artışı
  • Lipohipertrofi ( hep aynı bölgeye yapılan enjeksiyonlar sonucunda dokuda görülen sertleşmeler)
  • Lipoatrofi (enjeksiyon yapılan yerlerde cilt altı yağ dokusunun kaybı ile oluşan çukurlaşmalar)
  • İnsülin ödemi
  • Allerjik reaksiyon

HİPOGLİSEMİ; Diyabetli olmak ve diyabetle beraber yaşamak bu hastalığın beraberinde getirdiği bazı sorunlarla başa çıkmayı öğrenmek demektir. Bu sorunlardan biri de “Hipoglisemi”, yani “Kan Şekeri Düşüklüğü”nün yaşanmasıdır. Hipoglisemi, özellikle insülin kullananlarda görülmekle beraber tüm diyabetlilerde zaman zaman meydana gelebilecek bir durumdur. Fiziksel ve psikolojik problemlere yol açabilir.

Hipoglisemi Nedir?Kan şekeri düzeyinin 70 mg/dl veya altına düşmesine hipoglisemi denir. Hipogliseminin oluşumuna zemin hazırlayacak nedenler ortadan kaldırıldığında hipoglisemi riski de uzaklaştırılmış olur. Aksi takdirde insülin veya oral antidiyabetik ilaç kullanan herkeste hipoglisemi görülebilir.

Hangi Durumlarda Kan Şekeri Düşer?

  • Zamanında yenilmesi gereken öğünün atlanması veya geciktirilmesi
  • Ara öğünlerin yenilmemesi
  • Ana öğünlerde yenilmesi gereken miktarın daha azının yenmesi
  • Doktorun önerdiği dozdan fazla insülin yapmak
  • Oral anti diyabetik hapların fazla miktarda alınması
  • Alkol kullanmak
  • İlaçları yanlış zamanda kullanmak
  • Her zamankinden fazla egzersiz yapmak
  • Kadınlarda adet kanamasının başlaması
  • Sindirim güçlüğü, mide boşalmasının gecikmesi
  • İnsülin dozunu azaltmadan kuvvetli bir egzersizin yapılması
  • İnsülin enjeksiyonunun derialtı yerine daha derine yani kasın içine yapılması
  • Egzersizde kullanılacak olan bölgeye insülin yapılması (insülini bacaktan yaparak yürüyüşe çıkmak)
  • Kusma veya ishal nedeni ile ağızdan beslenmenin bozulması, sıvı ve gıda kaybının olması.

HİPOGLİSEMİNİN BELİRTİ VE BULGULARI

Hipogliseminin hafif, orta ve ciddi boyutta olmak üzere belirtileri vardır.

1- Hafif Hipoglisemi Belirti ve Bulguları:

– Dudakta ve dilde karıncalanma

– Açlık hissi

– Baş ağrısı

– Terleme

– Çarpıntı

– Halsizlik yada titreme

– Solukluk

– Huzursuzluk

2- Orta Derece Hipoglisemi Belirti ve Bulguları:

– Konuşma bozukluğu

– Davranış değişikliği

– Bulanık görme

– Yürüme güçlüğü

– Konsantrasyon güçlüğü

– Uyku hali

– Şaşkınlık, uyuşukluk

– Sinirlilik

– Baş ağrısı

– Karın ağrısı

3- Ciddi Hipoglisemi Belirti ve Bulguları:

– Cevap yetersizliği

– Uykudan uyanamama

– Nöbet

– Bilinç kaybı

HİPOGLİSEMİ NASIL ÖNLENİR?

-İnsülinleri doktorunuzun önerdiği dozda ve hep aynı saatlerde yapılmalıdır

-Oral antidiyabetik ilaçlar yine önerilen dozda ve zamanda alınmalıdır

-Ara ve ana öğünler atlanmamalı ve zamanında yenmelidir

-İlaçlarınızın dozunu kendi başınıza değiştirmemelidir

-Fazla yenilecek bir yemek için doktorunuza danışmadan araya girip tekrardan insülin ya da hap alınmamalıdır

-Egzersizin süresi çok fazla uzatılmamalı ve mutlaka yanınızda kesme şeker meyve suyu gibi bir şeyler bulundurulmalıdır

– Kan şekerleri uygun aralıklarla izlenmelidir

– Araç kullanmadan önce ana veya ara öğünler alınmalı. Uzun seyahatlerde uygun molalar verilmeli ve mutlaka el altında karbonhidrat bulundurulmalıdır

– Her zamankinden daha aktif bir ev işi veya egzersiz yapıldıysa ilave bir ara öğün alınmalıdır.

HİPOGLİSEMİ TEDAVİSİ NASIL YAPILMALIDIR?

Hipoglisemi belirtilerini hissetme diyabetliler arasında farklılık gösterebilir. Ancak, çoğu diyabetli her zaman aynı hipoglisemi belirtilerini hisseder.

Hipoglisemi Görülme Zamanları;

  • Yemeklerden önce,
  • Ağır bir egzersiz sırasında veya sonrasında,
  • İnsülinin etkisinin en üst noktaya çıktığı saatlerde,
  • Bazen de uyku sırasında görülebilir.

Hipoglisemi Durumunda Neler Yapılır?

  • Hipoglisemiyi hızla tedavi etmek önemlidir. Eğer kan şekeri ölçme aletiniz varsa, kan şekerinizi hemen ölçerek sonucuna göre hipoglisemi tedavinizi yapınız.
  • Eğer kan şekerinizi hemen ölçme imkanınız yok ise, kendinizde gözlemlediğiniz belirti ve bulgularınıza göre, hipoglisemi tedavinizi yapınız.
  • Yatarken kan şekeri 100 -120 mg/dl‟ nin altında olmamalıdır.
  • Motorlu araç kullanmadan önce kan şekeri ölçülmelidir. Direksiyonda iken hipoglisemiyi hissederseniz aracı yolun kenarına çekerek hipogliseminizi düzeltiniz.
  • Diyabetli birey ve çevresi hipoglisemi belirtilerini ve tedavisini mutlaka bilmelidir.
  • Diyabetli birey her zaman yanında bir tanıtım kartı taşımalıdır.

Diyabetli Kimlik Kartı veya Künye:Şeker hastaları kan şekerlerinin düştüğünü hissederler. Ancak, bazen herhangi bir belirti olmadan aniden şeker düşmesi gelişebilir. Böyle bir olasılık nedeniyle, diyabeti olan bütün hastalar, kendilerinin  diyabetli olduğunu bildiren ve her zaman yanlarında taşıyacakları bir künye ya da bir diyabetli kimlik kartı bulundurmalıdırlar.

Bayılmış veya konuşamayacak durumda olduğunuzda bu tanıtım kartı size yardımcı olmaya çalışanlara sorunun ne olduğunu anlatacak ve ihtiyaç duyduğunuz tedaviye daha çabuk kavuşmanızı sağlayacaktır.

Yanınızda taşıdığınız bu tanıtım kartında adınız, telefonunuz, doktorunuzun telefon numarası ve bir yakınınızın telefon numarası yazılı olmalıdır.

Ayrıca bu kartta acil durumda (hipoglisemi) yardım için yapılacaklar yazılı olabilir.

Örneğin;

  • Baygınsam veya hareketlerimde değişme görürseniz ve yutkunamıyorsam ağız yoluyla bir şey vermeye çalışmayınız.
  • Eğer yutabilecek durumda isem şeker ya da tatlı bir içecek veriniz.
  • Eğer şekerli içecekten sonra kendime gelmezsem acilen hastaneye götürünüz.

HİPOGLİSEMİ TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

-Hafif hipoglisemi de 15 gr karbonhidrat oral (KH) (4 kesme şeker veya 150 ml portakal suyu ya da limonata) ile tedavi edilmelidir. 15 dakika sonra tekrar kan şekeri ölçülmeli, <80 mg/dl ise 15 gr daha KH verilmelidir.

-Orta derecede hipoglisemi de 20 gr oral KH (5 kesme şeker veya 200 ml portakal suyu ya da limonata) ile tedavi edilmeli, 15 dakika sonra kan şekeri ölçülmeli <80 mg/dl ise 15 gr daha KH verilmelidir.

-Ciddi hipoglisemi geçirmekte olan 5 yaşın üzerinde ve bilinci kapalı hastalara ev şartlarında cilt altına  veya kasa glukagon enjeksiyonu yapılmalı ve acil medikal yardım istenmelidir (DM ve Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu-2013).

DİYABETİK AYAK:Kan şekerinin uzun yıllar boyunca hep yüksek izlemesi sonucunda bacaklarda sinirlerde hasarlanmalara neden olur ve yanma, karıncalanma, his kaybı, batma, ağrı gibi belirtilerle kendini gösteren  diyabetik nöropati gelişmesine neden olur.

Ayrıca yüksek kan şekeri bacaklardaki damarları da tıkayıp kan dolaşımının bozulmasına yol açarak anjiopati gelişmesine neden olur. Bu durumda da yara açılması gecikir ve iltihaplanmalar olur. Bu durumların önlenmesi için kan şekerinin normal sınırlarda tutulması ve ayak bakımına önem verilmesi ile mümkündür. Yaranın açılmasını önlemek tedavi etmekten daha kolay ve önemlidir.

Diyabetik Ayak Bakımı Nasıl Olmalıdır?

-Ayaklarınızı her gün yara, çizik, kesik, kızarıklık, su toplaması açısından kontrol edin, gerekirse altına da bir ayna yardımı ile bakın,

-Ayaklarınızı her gün ılık su ve sabunla yıkayın (asla sıcak su ile yıkamayın)

-Ayaklarınızı ve özellikle de parmak aralarınızı yumuşak bir havlu ile kurulayın (parmak araları nemli kalırsa mantar enfeksiyonu olabilir),

-Tırnaklarınızın uzunluğunu kontrol edin, uzunsa kenarlarını almadan düz bir şekilde kesin, kesmek için başka bir yakınınızdan da yardım alabilirsiniz.

-Tırnak batması açısından kontrol ediniz, tırnağınız batmışsa kendiniz müdahale etmeyin ve mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurun,

-Çoraplarınızın her zaman temiz ve açık renkli olmasına dikkat edin, çoraplar pamuklu veya yünlü olmalı, çok sıkı ve lastikli olmamalı, dikişli olmamalı. Çorap bağı kullanmayın,

-Ayakkabılarınızı giyinmeden önce ters çevirin, içinde bir şey olmadığından emin olduktan sonra giyinin,

-Ayakkabılar yumuşak deriden olmalı, küt burunlu ve çok az topuklu olmalı, ayağınızı tam kavramalı. Yazlık ayakkabılarınızın ön ve arkası kapalı, yanları açık, üstten delikli olmalı. Sivri burunlu, yüksek topuklu olmamalı,

-Yeni ayakkabılarınıza alışıncaya kadar günde en fazla 1-2 saat giyinin,

-Ayakkabı satın alırken öğlen saatlerini tercih edin,

-Evde bile çıplak ayakla dolaşmayın,

-Otururken bacak bacak üstüne aymayın, bağdaş kurmayın, gün içinde ayaklarınızı yükselterek dinlendirin,

-Ayaklarınız üşüyorsa sıcak su torbası, elektrikli soba, sıcak tuğla vb. gibi şeylerle ısıtmaya çalışmayın, his kaybı nedeniyle yanıklar oluşabilir,

-Çorapsız ayakkabı giyinmeyin,

-Nasır varsa bıçakla veya jiletle kazımayın, nasır bantları yapıştırmayın,

-Sigara içmeyin, kan şekerinizi normal sınırlarda tutun,

-Ayaklarınızda tırnak batması, mantar enfeksiyonu, kızarıklık, şişme, ağrı olduğunda hemen doktorunuza başvurunuz.

DİYABETİN EVDE TAKİBİ:  Diyabetli bireylerin evde kendi kendilerini takip etmesi hem çok kolay hem de çok ekonomiktir. Evde takip hiperglisemi, hipoglisemi ve diyabet komplikasyonlarını tespit etmek ve önlemek açısından çok önemlidir.

Evde kendi kendine kan şekeri takibi yapan hasta diyet, egzersiz, haplar ve insülinin şekeri üzerine etkisini daha iyi anlar ve buna yönelik tedbirlerini alır. Ayrıca kendi kendine kan şekeri takibi yapan ve sonuçlarını doktoru, hemşiresi ve diyetisyeni ile paylaşan hastanın hastanede yatış sıklığı ve süresi azalır. Hastanın daha esnek bir yaşam sürmesine ve kendini iyi hissetmesine neden olur. Diyabetli hastaların tedavi maliyetleri de azalır.

Evde Ne Kadar Sıklıkla Kan Şekeri Ölçümü Yapılmalıdır?

-Genellikle tip 1 diyabetliler, gebe diyabetliler ve insülin kullanan tip 2 diyabetliler kan şekerleri kontrol altına alınana kadar günde 4 kez kan şekeri ölçümü yapmalılar.

-Ayrıca haftada bir gün de gece saat 02-04 arasında da bir ölçüm yapmaları gerekir.

-Ölçümlerini sabah, öğle, akşam yemeklerinden önce ve yatmadan önce yapmalılar. Buna profil kan şekeri ölçümü denir.

-Kan şekerleri kontrol altına alındıktan sonra haftada 1-2 gün profil ölçüm yapmak yeterlidir.

-Kan şekeri kontrol altında olmayan hap kullanan tip 2 diyabetlilerin her gün açlık, tokluk ve yatmadan önce ölçüm yapmaları gerekir.

-Kan şekeri kontrolü sağlanmış tip 2 diyabetlilerin haftada 1-2 gün açlık ve tokluk kan şekeri ölçümü yapmaları yeterlidir.

-Tokluk kan şekeri yemeğe başlandıktan tam iki saat sonra bakılmalıdır. Ancak gebelerde yemeğe başlandıktan bir saat sonraki tokluk kan şekerine de bakılmalıdır.

-Tokluk kan şekeri takibi yenilen yemeğin ve uygulanan tedavinin kan şekerine etkisini görebilmek açısından çok önemlidir.

-Karbonhidrat sayımı (insülinin yenilecek öğündeki karbonhidrat miktarı ve kan şekeri düzeyine göre hesaplanıp yapılması işlemi) yapan ve insülin pompası kullanan hastaların kan şekeri kontrolü sağlanmış olsa bile her öğünden önce kan şekerlerini ölçmeleri gerekir.

-Yapılan bu ölçümler diyabet takip günlüğüne kaydedilmelidir. Ayrıca hastalar kendilerini iyi hissetmediklerinde, hipo-hiperglisemi belirtileri olduğunda şeker ölçüm saatini beklemeden ölçüm yapmalı ve bu ölçümün tarihini, saatini ve hissedilen belirtileri de günlüğe kaydetmelidir.

-Her doktor kontrolünde bu günlüğü yanınızda götürmelisiniz.